İhracatçılardan Liyakat Sorununa Çözüm
Bern Üniversitesi'nde 60'lı yılların sonunda, ana dalda kimya öğrenimine kabul edilecek öğrencilerin kontenjanı, yani her yıl kabul edilecek öğrenci sayısı Kimyagerler Odası ile istişare edilerek belirleniyordu. Sonrasında olaylar nasıl gelişti, bir bilgim yok. Ancak o zamanlar öyleydi.
Gelecekte kaç kimyagere ihtiyaç duyulacağı tespit ediliyor, böylece kimya bölümünün her yıl verdiği mezun sayısının sektörün ihtiyacını karşılaması, mezunların kendi uzmanlık alanlarında iş bulabilmeleri hedefleniyordu. Aynı uygulamanın başka sektör ve bölümler için de uygulandığına tanık oluyorduk.
Ülkemizde böyle bir planlamayı bugüne kadar hiç duymadım. Kontenjanların da neye, hangi bilimsel kriterlere göre belirlendiğini açıkçası bilemiyorum…
İşimizin gereği bir hayli yakından tanıdığım ve izlediğim İletişim Fakülteleri mezunlarında durum hiç de iç açıcı değil. Sektörün yıllık ihtiyacı bin, bilemediniz 2 bin kişi olsun. Oysa, YÖK Başkanı Yekta Saraç'ın açıklamalarına göre; Türkiye'deki 71 iletişim fakültesinden her yıl 6.500 öğrenci mezun oluyormuş…
Bu 6.500 kişiye meslek yüksek okullarının iletişimle ilgili departmanları da dâhil değil üstelik… Hakeza iletişim öyle bir alan ki, sadece kendi okullarından mezunlar istihdam edilecek diye bir kaide de yok. Sosyal bilimler alanındaki psikoloji, sosyoloji, uluslararası ilişkiler, tarih ve edebiyat gibi pek çok bölümün mezunları, hatta benim gibi kimya okumuş biri de bu alanda var olabiliyor.
Tüm ilgili mezunları ve bir de Açık Öğretim İletişim Fakültesi mezunlarını düşündüğünüzde, her yıl bin-2 bin kişilik istihdama yönelen 30 binden fazla insan var. Yani alan dar, taliplisi ise çok. Her yıl 30 binden 2 bini iş buluyor. Gerisi ya işsiz ya da başka alanlarda şansını deniyor. Ertesi yıl aynı trajedi bir kez daha sahneleniyor…
Üniversitelerin kontenjan planlaması ve özellikle de ilgili sektörle iş birliğinin yaygınlaşması Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri. Bu önemli meselenin çözümüne ışık tutacak, tüm sektörlere örnek olacak, iyi düşünülmüş ve hayata geçirilmiş bir projeyi tartışmanın tam zamanı. Bakın ne müthiş bir projeyi hayata geçirmişler:
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB), İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB), İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği (İDMİB) öncülüğünde bir araya gelen 12 ihracatçı birliği ve Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TTSİS) ile Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bir protokol imzalamış.
Ticaret Bakanlığı'nın da onayını alarak üniversite sınavında ilk beş tercihi arasına Tekstil Mühendisliği bölümünü yazanlara yönelik 'karşılıksız burs' vermeyi hedeflemişler. Bu öğrencilere işletmelerde 'uzun dönemli staj' imkânları da tanıyacaklarmış. Ayrıca, öğrencilerin sektörde çalışma taahhüdü vermeleri hâlinde firmalarda en az 'beş yıl iş garantisi' de verilecekmiş.
Burs miktarı da yabana atılacak gibi değil. Sınavda ilk 20 bine girenler net asgari ücret, 20-50 bin arasında olanlar net asgari ücretin yüzde 70'i, 50-80 bin arasındakilerse net asgari ücretin yüzde 50'si tutarında 'burstan öğrenim hayatları boyunca' yararlanacakmış.
Türkiye'de liyakat ve istihdam sıkıntısı çeken pek çok sektör ve alan varken, üniversite mezunları kendi alanlarında iş bulamazken, bu önemli örneklerden yola çıkarak bugünü, geleceğe göre planlamanın tam zamanı olabilir.