2019 yılı: Riskler ve İhracatta Yeni Stratejileri
Bu yıla, dünya ekonomik beklentileri konusunda birçok belirsizlik ve risklerle girdik. IMF tarafından yayınlanan “Dünya Ekonomik Görünümü Güncellenmiş Raporu” da bu risklerin gerçekliğini bir kez daha teyit etti. IMF, 2019'da dünyanın ekonomik büyümesine ilişkin tahminlerini yüzde 3,7'den 3,5'e revize ederken; gelişmiş ekonomilerin büyüme oranları yüzde 3,7'den 3,5'e, gelişmekte olan ekonomilerininkileri ise yüzde 4,7'den 4,5'e çekti.
Beklentilerin düşürülme nedenlerinin başında, süregelen ABD-Çin ticaret savaşları bulunuyor. İki ülke liderleri geçtiğimiz Aralık'ta Arjantin'de süreci değerlendirmek için bir araya geldi. ABD Başkanı Trump; 1 Ocak 2019'da 200 milyar dolar değerindeki ürün grubuna uygulanacak yüzde 25'lik ek verginin üç aylık bir süre ile yüzde 10 seviyesinde sabit tutulmasına ve durumun bu üç ay içinde Çin ile müzakere edilmesine onay vermişti. Ancak, bu hafta başında ABD tarafının Çinli Bakan Yardımcıları'nın ABD'ye yapacağı ziyareti, kritik başlıklarda anlaşılamaması nedeni ile reddetmesi, sürecin yine zora girdiğine işaret etti. 1 Mart'a kadar taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa yüzde 25'lik ek vergiler yürürlüğe girecek. Yine IMF raporunda belirtildiği üzere Çin'in büyüme beklentisinin 2019 için yüzde 6,2'ye revize edilmesi ve Çin'in kamu borcunun artması ciddi problemler oluşturacak gibi görünüyor. Bu oran Çin ekonomisinin geçen otuz yıldaki en düşük büyüme oranı. Dolayısı ile Çin'e en çok ihracat yapan ülkeler olan Kore, Japonya ve Almanya gibi ülkeler de bu durumun sonuçları konusunda çözüm arayışı içerisindeler. IMF'nin raporunda belirtilen diğer riskler ise ABD'de iç politika kaynaklı sorunlar, anlaşmalı - anlaşmasız Brexit'in doğuracağı sonuçlar ve ayrıca AB içerisinde İtalya'nın mali sıkıntıları olarak sıralanıyor.
Bilindiği üzere Türkiye olarak
ihracatımızın yaklaşık yarısını AB ülkelerine gerçekleştiriyoruz. Almanya, Birleşik Krallık, İtalya ve bunların dışında ABD ihracatımızın en fazla olduğu ülkeler. Bu ülkelerin büyüme beklentileri, aynı zamanda ithalat talebiyle doğrudan ilişkili olduğu için de ihracatçılarımızın en çok dikkat ettiği konuların başında yer almakta. İhracat artışımızla AB'nin büyüme oranları arasında pozitif bir korelasyon bulunuyor. Artışı sürdürebilmek için, 2019'da farklı bir strateji izlenmesine ihtiyaç var.
TİM olarak biz de “İhracat 2019 Raporu'nda”, riskler ve potansiyeller konusunda ihracatçılarımıza bir yol haritası çıkartmaya çalıştık. 'Açıklanmış Karşılıklı Üstünlükler' teorisi çerçevesinde, dünyada en çok ithal edilen 200 ürün içerisinde Türkiye'nin ihraç ürünleriyle ilgili bir analiz gerçekleştirerek, uluslararası piyasalarda rekabet avantajına sahip olduğumuz ürünleri saptadık. Sonuçta, farklı sektörlerde ortaya çıkan 47 ürün için, ülkeleri o ürünlerdeki ithalat değerlerine göre sıralayarak potansiyel pazarları belirledik. Avantajlı olduğumuz ürünler, eğer potansiyel pazarlarda potansiyelin altında ithal ediliyorsa, ihracatçılarımızın bu pazarlara yönelmesi konusunda bir sonuç raporu hazırladık. Eğer avantajlı olduğumuz ürünler, hedef pazarlarımızda daha etkin hale gelebilirse, o pazarlara olan ihracatımızın daha derinleşmesi sağlanabilir.
Raporda değinilen bir diğer konu da, üretim fonksiyonunun içine yeni faktörlerin eklenmesi. Türkiye olarak daha çok ürün üretip, daha rekabetçi satma stratejimizin nispeten değiştirilmesine ihtiyacımız var. İhracatı sıçratmak istiyorsak, üretim fonksiyonumuzun içerisine, teknoloji, Ar-Ge, inovasyon ve tasarım gibi ürünlerin talep esnekliğini azaltabilecek faktörlerin eklenmesi gerekiyor. Yani iş gücü ve sermaye ile daha fazla üretim, artık ihracatımızı artırmak için tek başına yeterli değil.
Önümüzdeki günlerde aynı araştırmayı dünyada en çok ithal edilen bin ürün için de gerçekleştireceğiz. Nitekim bu bin ürün aynı zamanda dünya ticaretinde yüzde 84'lük bir pay sahibi olduğu için ihracatçılarımıza hedef pazarlarla ilgili daha detaylı bir yol haritası çıkartacaktır. İhracatın ekonomi için öneminin öne çıktığı bugünlerde, gerçekleştirilecek bir sıçramanın aynı zamanda ülke ekonomisinde bir sıçrama yaratacağı tüm kamuoyu tarafından anlaşıldı. Bu yüzden ihracatta geleneksel stratejiler dışında, yeni ve bilimsel temellere dayanan çalışmalar gerçekleştirmeliyiz.