Küresel Para Politikalarında Kesin Dönüş, Türk Lirası ve İhracat
KÜRESEL PARA POLİTİKALARINDA KESKİN DÖNÜŞ, TÜRK LİRASI ve İHRACAT
2017 ve 2018'de ABD Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası (AMB) uzun yıllar sürdürdükleri parasal genişlemeyi sona erdirip para politikasında normalleşme sürecine girmişlerdi. Özellikle 2019 yılında dolar ve euro bölgelerinde faiz artışları ile merkez bankaları bilançolarında küçülmeler bekleniyordu. Ancak küresel ekonomide ortaya çıkan riskler ve yavaşlamayla ABD ve Avrupa Merkez Bankaları keskin bir dönüş yaptılar. Türk Lirası da para politikalarındaki normalleşme sürecinde üzerinde değer kaybı baskısı yaşarken, merkez bankalarının keskin dönüşleri sonrası üzerindeki baskıyı bir ölçüde atmış oldu. Bu gelişme enflasyonla mücadele için olumlu iken ihracat için riskler taşıyor.
ABD Merkez Bankası FED, en son Aralık 2018'de olmak üzere geçen yılın tamamında toplam dört kez 25'er baz puanlık faiz artırımına gitmişti. Böylece faiz oranı yüzde 2,25-2,50 aralığına yükselmişti. Bu yıl için iki veya üç faiz artışı beklentisi bulunmaktaydı. Ancak FED önce 2019 Ocak ayı toplantısında faiz artırımlarına ilişkin sabırlı olmayı taahhüt ederek, önemli bir politika değişikliğine gitmişti. Mart ayı toplantısında ise 2019 için faiz artırımı tahminini sıfıra düşürdü. FED'in 2020 için faiz artırım beklentisi ise değişmeyerek 1'de kaldı. Böylece 2020 yılı sonuna kadar FED mevcut koşullar içinde sadece bir kez faiz artırmayı öngören bir politikaya geçmiş oldu. Faiz artışlarının sınırlanmış olması doları zayıflatırken diğer gelişen ülke para birimleri ile birlikte TL üzerindeki değer kaybı baskısını da önemli ölçüde azalttı.
Küresel kriz öncesi 870 milyar dolar olan ABD Merkez Bankası bilanço büyüklüğü 2017 yılı Ekim ayında 4,55 trilyon dolara kadar yükselmişti. FED para politikasındaki normalleşme çerçevesinde bu tarihten itibaren bilançosunu da küçültmeye başladı. Ve açıkladığı takvimle 2020 sonunda bilançosunu 2,95 trilyon dolara kadar indireceğini ilan etti. Ancak ekonomideki gelişmeler faiz artışlarını durdurduğu gibi, bilanço küçülmesine de fren yaptırdı. Bilanço küçültmeyi 2019 Eylül'de sonlandırma kararı aldı. Böylece Eylül ayında bilanço 3,55 trilyon dolar seviyesine kadar geriledikten sonra bu büyüklükte kalacak. FED daha önceki planına göre küçültmeyi 600 milyar dolar daha az yapma kararı aldı. Bu da dünyanın geri kalanı için dolar likiditesine erişim açısından olumlu. Dolar bu karardan da olumsuz etkilenirken, TL ve diğer gelişen ülke para birimleri üzerinde bu kanaldan oluşan değer kaybı baskısı da azaldı.
AMB de 2018 yılsonunda daha önce planladığı gibi varlık alımlarını durdurarak parasal genişlemeye son vermişti. 2019 içinse para politikasında normalleşme ve halen -0,3 olan politika faizinde de bir artış beklentisi oluşmuştu. Ancak Avrupa ekonomisinde yaşanan hızlı yavaşlama, para politikasında kısa sürede keskin bir dönüş yapmasına yol açtı. AMB 2019 Eylül ayında bankalara yönelik yeni bir kredi programı başlatma kararı aldı. Banka açıkladığı yeni uzun vadeli re-finansman işlemleri (TLTRO) programı ile 2021 Mart'a kadar bankalara destek olacak. Bu programla Avrupalı bankalar AMB'dan çok düşük maliyetler ile kredi alabilecek. Programın açıklanmasıyla bu kez euro zayıfladı. Yine gelişen ülke para birimleri ile TL olumlu etkilendi. Özellikle Türkiye'de bankalar 2014 ve 2016 yıllarında uygulanan aynı program dönemlerinde olduğu gibi Avrupalı bankalardan düşük maliyetli euro cinsi kaynak bulabilme şansına sahip olacaklar.
Euro faizleri 2020 sonuna kadar düşük
AMB faiz politikasında da önemli bir değişikliğe gitti. Banka bundan önce 2019'da bir faiz artışı yaparak yükselişin başlayabileceğini öngörüyordu. Ancak banka Mart toplantısında en azından '2019 boyunca faizlerin sabit kalması öngörülmektedir' şeklindeki politikasını değiştirdi. Piyasalar Euro Bölgesi'nde ilk faiz artışının en erken 2020 sonbaharında olabileceğini fiyatlamaya başladı. Böylece euro, faizlerin de uzun süre düşük kalacağı beklentisi ile yine zayıfladı. Euro Bölgesi faizlerinin uzun süre düşük kalacak olması gelişen ülke paraları ile TL üzerindeki değer kaybı baskısını da hafifletti.
Son söz; küresel para politikalarında yaşanan bu hızlı değişim TL'deki değer kaybı baskısını azalttı. Türkiye özellikle enflasyon ile mücadelede bu fırsatı iyi kullanmalıdır.