Ticaretin yeni dönemi
Haziran sonu itibariyle ülkemizin adım attığı yeni dönem ve sistemin, ekonomimiz için bir atılım fırsatı olarak şekillenerek hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyorum. Ve yine aynı günlerde gerçekleşen Genel Kurul neticesinde göreve gelen yeni TİM yönetimini de bu vesileyle tebrik ederek, başarı dileklerimi sunuyorum.
Ülkemiz ihracatının ivme kazanmasına dair süregelen çalışmaların meyvelerinin toplanmasının icap ettiği söz konusu yeni dönemde, iki temel faktör bu başarının belirleyicilerinden olacak. Bunlardan ilki, ihracatımıza konu olan üretim yelpazesinde küresel değişime ayak uyduracak rekabetçi bir dönüşümü sağlayabilmek. Bu bağlamda çeşitlendirme çalışmaları her daim önemini koruyacakken, “sofistikasyon” yeni dönem hedeflerinin anahtar kelimesi olacak. İşte bu noktada, dizayn edilecek ilgili politikalar ile firmalarımızın buna dair gayreti orta vadede ulaşacağımız seviyeyi belirleyecek.
İhracatta başarının derecesini belirleyecek bir diğer gereksinim ise, şüphesiz dünya ekonomisi ve ticaretindeki gidişat olarak ifade edilebilir. Geçtiğimiz yıl itibariyle belirgin bir toparlanma performansı ortaya koyan bu seyir halen olumlu bir tablo çiziyor olsa da, son zamanlarda yükselen korumacı sesler ve ticaret kavgaları nedeniyle birtakım belirsizlikler mevcut. ABD'nin uygulamaya başladığı tek taraflı önlemler ve bunların karşılığında muhataplar tarafından devreye sokulan tepkiler, çok taraflı küresel ticaret sisteminin geleceğine dair endişelere sebep oluyor. Bu bağlamda Dünya Ticaret Örgütü WTO, giderek daha da karmaşık hale gelen anlaşmazlıklarla boğuşmaya devam ediyor.
Aslına bakılırsa; birbirlerine ayrımcılık yapmamakla mükellef 164 üyeden oluşan WTO, zaten uluslararası ticaretteki uyuşmazlıkları ve çekişmeleri çözmek için var olan bir mekanizma… Bu doğrultuda, son kavgalar patlak vermeden önce de kurumun portföyünde yüzlerce çekişmenin mevcut olduğunu belirtmek gerekir. Süregelen çekişmelerin başlıca aktörleri ise, ABD, Çin ve AB... Ekonomik büyüklükler açısından bakıldığında makul görünen bu tablo, gerek şikayet etmiş gerekse şikayet edilmiş olmayı içeriyor. Örneğin ABD, 2018 itibariyle iki taraflı olarak 250'nin üzerinde WTO davasına muhatap bir konumda zirvede yer alıyor.
Son durum bu şekildeyken, ABD kurucu üyesi olduğu WTO'da geçmişten bugüne açtığı davalarda istediklerini büyük ölçüde yakalamışa da benziyor. Mamafih Başkan Trump hayata geçirdiği ticari görüşleri kapsamında, WTO'dan çıkma ihtimalini dahi gündeme getiriyor. Böylesi bir karar ancak ABD Kongresi'nin onayıyla gerçekleşebileceği için şimdilik çok mümkün görünmüyor ancak giderek kızışan çekişme ortamı WTO'nun çözüme ne derece katkıda bulunabileceğine dair soru işaretleri yaratıyor. Zira uyuşmazlıkları çözme süreçleri zaten az vakit almazken ABD'nin WTO yargı atamalarını halen bloke ediyor olması, ilgili mekanizmanın elini bir şekilde bağlayarak küresel umutları zedeliyor.