Aile şirketleri ve kurumsallaşma…
Aşağıdaki görüşleri tartışmadan önce, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği'nin (TKYD) yaptırdığı ve ilk bakışta son derece çarpıcı sonuçlara işaret eden araştırmaya bir göz atmak yerinde olur…
Herkesin bildiği ancak bir türlü yüksek sesle söyleyemediği bazı durumlar vardır… Ekonomik hayat içinde de böyle durumlara sıklıkla rastlanır…
Örneğin ülkemizdeki şirketlerin yüzde 90'dan fazlasının birer KOBİ olması gibi… Ya da tüm sektörlerde 'kurumsallaşmadan' söz edilirken, kuruluşların yüzde 90'dan çok daha fazlasının birer aile şirketi olması, ya da hisseler dağılmış bile olsa kahir çoğunluğun aile tarafından kontrol edilmesi gibi…
Artık şu ünlü tespit de gerilerde kalmıştır: “Birinci kuşak kurar, ikinci kuşak tutar, üçüncü kuşak batırır”…
Şimdilerde zengin ailelerin çocukları hem olağanüstü iyi eğitim almakta, hem de hayatın içinde 'hayat için' yetiştirilmekte.
Üniversite ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan üçüncü kuşak gençlerin, iş hayatını öğrenmeleri için aileye ait olan şirketlerden uzakta çok farklı sektör ve şirketlerde yıllarca çalışıp pratik hayatı öğrendikten sonra aile şirketlerine döndüklerine ve çok başarılı olduklarına tanıklık ediyoruz…
Eskiden KOBİ'ler için geçerli olduğunu sohbetlerde işittiğimiz, “Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman” tavrının büyük çoğunluk için terk edilmiş olduğu da söylenebilir. Şu 5 karakteristik KOBİ davranışı da değişmiştir artık. Hatırlayalım…
1. “Teknen varsa kıçında, işin varsa başında duracaksın” şeklinde ifade edilen anlayış gereği, 'yayılmama, işi büyütmeme' fikri;
2. Pazarlamaya harcanan parayı 'gereksiz sarf' olarak gören, “aslolan sadece satıştır” düşüncesiyle hareket eden zihniyet;
3. Sadakati reddedip liyakat odaklı insan kıymetlerine yatırım yapacağına, eş dost, akrabayı istihdam etme şeklindeki kolaycılığa kaçan kasaba uyanıklığı;
4. Ar-Ge'yi ve o alana yatırımı, inovasyonu ciddiye almayıp, kopyala - uygula taktiğine can simidi gibi sarılan ucuzculuk… Ve nihayet:
5. Marka oluşturacağına markaya fason iş yapmanın iş başarısı olduğunu sanan saflık… Bütün bu tür yarı feodal 'tutumlar' KOBİ ve aile şirketlerinde köklü ve gerçekçi, planlı, programlı, stratejik yaklaşımlara terk etmeye başlamıştır.
İliğine kadar 'kurumsallaşmış' World.com, Enron, Lehman Brothers vb. şirketlerin peş peşe battıkları o yıllarda, başta ABD sonra da Avrupa entelijansiyası “Aile şirketleri anlayışına dönüş” tartışmalarına başladılar; bu doğrultuda yeni modeller ortaya koydular…
“Kolektif başarı”, “Kolektif sorumluluk”, “Takım ruhu” gibi uzun yıllar çeşitli 'Guruların' ekmek yedikleri kavramların ikinci plana doğru kaymaları, onların yerine insanlık tarihi kadar eski 'Liderlik' meselesinin birinci dereceden öneminin altının çizilmeye başlanması da aynı yıllara rastlar…
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneğinin yaptırdığı ciddi bir çalışmayı da işte bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor… Kurumsallaşma ile aile şirketleri olgusunun acaba belli bir dengede ve birlikte götürülmesi en doğru yol mu, diye düşünüyor insan. Türkiye'deki ekonomik büyüme ve ihracatta elde edilmiş olan, hiç de yabana atılmaması gereken başarılar, acaba biraz da bu dengenin verimliliği ve etkililiğine bağlanabilir mi?