‘Ticaret Savaşları' daha da ‘rekabetçi' kılar
Türkiye'nin de içinde yer aldığı önde gelen gelişmekte olan ülkelerin ihracatçıları, 'ticaret savaşı'nı kendilerini daha mükemmel'leştirebilecekleri bir 'meydan okuma', bir 'fırsat' olarak görüyorlar.
Başkan Trump'ın önderlik ettiği 'ticaret ve kur savaşı', Avrupa Birliği'ne ve Çin'e gözdağı vermek adına, Trump yönetiminin savaşı 'İran ambargosu' tehdidi üzerinden 'soslandırması'na kadar vardı. Huawei'nin veliahdını Kanada'da tutuklamaya noktasına kadar dayanan bu süreç, ABD, AB ve Çin şirketleri açısından artan bir 'küresel belirsizlik' anlamına gelmekte. Ekonomistler, 2019 yılında, bu temel sorundan hareketle iki temel riske işaret ediyorlar; birincisi, ABD, AB ve Çin'de yeni fabrika ve yeni makine ve teçhizat yatırımlarında ciddi bir yavaşlama, hatta daralma riski. İkincisi, ABD, Avrupa Birliği ve Çin için 'net ihracat'ın büyümeye katkısının ciddi yavaşlama, hatta daralma göstermesi riski.
Bilhassa, son 15 yıl, Washington merkezli birçok düşünce kuruluşunun yayınladıkları raporlar, başta ABD, 'yükselen' Asya-Pasifik ve Çin'in 'kapitalizmin baronları'nı hayli zorlayacağına işaret ediyordu. Bununla birlikte, bu raporların öne çıktığı dönemin başkanı olarak, Obama, Çin'le doğrudan bir 'ticaret savaşı'na girmek yerine, Çin'in Asya-Pasifik'teki etkisini dengeleyebileceği bir 'Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması' ile ağırlık koymayı tercih etti. Başkan Trump ise, bu tür 'demir ele geçirilmiş kadife eldiven' türü metotları elinin tersiyle iterek, ABD'nin Çin'e karşı mücadelesini 'açık savaş' metotları ile yürütmeyi tercih etti.
Bununla birlikte, Trump Çin'e karşı büyük bir mücadeleyi başlatmış olsa da, son 20 yılda, 'Atlantik İttifakı'nın, yani hem ABD ve hem AB'nin, hammadde, işgücü ve enerji maliyetlerinde 'rekabetçi üretim' becerisini kaybedip, üretimi Asya-Pasifik'e kaydırmalarının sonucudur, bugün yaşananlar. Gelinen noktada, dünya ekonomisinde ağırlıklarını kaybedecekleri bir 'gelecek' hızla yaklaşırken, kapitalist sistemin 'baronları' artık ciddi manada zorlanmaktalar. Çünkü küresel rekabette güçlü olmak, artık her ülke için bir 'ekosistem' işi. Bu noktada, Çin, bilhassa son 20 yıl içerisinde, dünyanın en önemli üretici ve ihracatçı ülkesi olmak adına, ekosistemi oluşturmayı başardı.
Bu nedenle, bugün ABD'nin var gücüyle sürdürdüğü 'Ticaret Savaşı', Çin sahip olduğu 'üretim, girişim, inovasyon ekosistemi' ile yeni çözümler üretmeyi sürdürdüğü müddetçe, başarısız olmaya mahkum. Türkiye'nin de içinde yer aldığı önde gelen gelişmekte olan ülkelerin ihracatçıları, üreticileri, 'ticaret savaşı'nı kendilerini daha da 'mükemmel'leştirebilecekleri, daha da 'rekabetçi' olabilecekleri bir 'meydan okuma', bir 'fırsat' olarak görüyorlar. Kapitalizmin 'baronları'na geçmiş olsun.
Türkiye'nin ise, küresel 'ticaret ve kur savaşı'ndaki tırmanışı, dünya merkez bankalarından kaynaklanabilecek baskıyı ve Brexit ile Avrupa Parlamentosu seçimlerinin siyasi tansiyonu fırlatma riskini, 2019 ve 2020'de, 'dengeleme-disiplin' döneminin etkili tedbirleriyle nötralize etmesi gerekiyor. Türkiye'nin ekonomik kıvraklığını, ihracat becerisini, ekosistemini güçlendirecek, esnekliğini arttıracak hamleler, hiç şüphesiz, 2019'u daha rahat atlatmamızı sağlayacaktır.