Normalleşme
Finansal istikrarın, reel sektör için kritik anlam taşıdığı tüm ekonomilerin karşı karşıya olduğu dev bir gerçek. Bu bağlamda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için, gerek piyasalardaki seyir gerekse bankacılık kesiminin dinamikleri kritik bir önem arz ediyor. Bu noktada özellikle güvenin ve öngörülebilirliğin tesisinin, en temel faktör olduğunu söylemek de mümkün. Dolayısıyla yakın dönemde yaşadığımız tecrübenin de işaret ettiği üzere; gerek küresel gerekse ekonomi harici nedenlerle tetiklenebilen finansal dalgalanmalar, içerideki yapının güçlü olmasını şart kılıyor. Neticede, finans sektörümüz ile reel sektörümüz ve elbette hane halklarımız entegre bir yapıya sahip. Sistemin toplu bir şekilde sağlıklı kalması için, kısa süreli dalgalanmaların istikrarsızlık boyutuna ulaşmasının önüne geçilmesi gerekiyor.
Geçtiğimiz ay 10. yıldönümüyle hatırlanan global finansal kriz de, aslında tüm dünyaya bu uyarıyı unutulmayacak bir şekilde vermişti. Finans piyasalarındaki stabilitenin ve sıhhatin, ekonominin bütünü için kritik öneme sahip olduğu, kimi ülkelerde yıllara yayılan uzun ve buruk tecrübelerle hafızalara kazındı. Bu kapsamda öne çıkan unsurlardan biri ise, borçların seviyesi -ve daha doğru bir ifadeyle- sürdürülebilirliği oldu. Dolayısıyla dünya, son 10 senedir bankaların ve buna bağlı olarak hassaten kredilerin sağlığının, ne denli mühim olduğunun farkındalığına enikonu vardı.
Buradan hareketle, kredilerle büyüme arasındaki güçlü bağa özellikle parmak basmak gerekir. Neticede finansal istikrar da, iktisadi faaliyetteki gelişime bağlı bir seyirde şekillenir. Bu bağlamda sağlıklı bir büyüme, gerek psikolojik boyut gerekse finans kesimi ile reel sektör arasındaki işleyiş açısından kritik bir önem arz eder. Hatta yine bu çerçevede, sistemin bütüncül bir sağlık içinde yoluna devam etmesi için, sektörel performanslar ve riskler de, mutat izlemede olması gereken temel alt başlıklardandır. Dolayısıyla her açıdan “dengeli” bir ekonomik gelişim gerçekleştirmek, tüm ülkeler için sürdürülebilir ve öngörülebilir bir kalkınma hikayesi için bir numaralı hedef olmalıdır.
Bu bağlamda, son dönemde içinden geçtiğimiz dalgalı ortamın istikrarlı bir patikaya evirilmesi adına, 20 Eylül günü açıklanan Yeni Ekonomi Programı'nın kritik bir ehemmiyette olduğunu söylemek gerekir. Nitekim program, dengelenmeyi ve disiplini önceleyen içeriğiyle, ekonomimizde bir normalleşmeyi ve kalıcı istikrarı beraberinde getirmeyi hedefliyor. Bu kapsamda bir yandan mali disiplini koruyucu maddeler azami öneme sahipken, enflasyon ve cari açık taraflarında kırılganlığı giderici aksiyonlar da normalleşmenin ana parçalarından olacak. Programın başarıyla uygulanması ise, şüphesiz güven ve öngörülebilirlik kanalıyla istikrarı önemli ölçüde pekiştirecek bir anlam taşıyor.