Küresel rekabette Türkiye
Ekonomilerin küresel arenadaki rekabetçiliğini ölçen The Global Competitiveness Index'in 2017-2018 edisyonu geçtiğimiz haftalarda açıklandı. Hatırlanacağı üzere endeks, ülkeleri belli başlı kriterler çerçevesinde 1 ila 7 puan arasında notlandırmak suretiyle bir sıralamaya tabi tutuyor. Açıklanan son veriler ise, yerküredeki en rekabetçi ekonominin 5,9 puanla İsviçre olduğunu ortaya koyuyor. İsviçre'nin hemen ardından, ABD ve Singapur geliyor. Hollanda, Almanya ve Hong Kong ise ikinci sırada gelen üçlü... Ve listenin üstlerinde, 23'üncü sırada konumlanan Malezya'ya kadar hep yüksek gelirli ekonomiler yer alıyor. Onu takip eden ilk gelişmekte olan ekonomi ise, 27'nci sıradaki Çin.
Bu basamaktan sonra orta gelirliler giderek yoğunlaşırken, Türkiye'nin yerinin de 53'üncü sırada olduğunu görüyoruz. Tam bu noktada, 137 ülke arasında yapılan bir sıralamadan bahsettiğimizi hatırlayalım. Bu da demek oluyor ki Türkiye, 7 üzerinden aldığı 4,4 puanla küresel rekabette nispeten vasat bir görünüm çiziyor. Tabii önceki yılın endeksine göre 2 basamak yukarı çıktığımız da bir gerçek ancak ivme kazanan bir ekonomi olabilmek, daha hızlı bir tırmanışı gerektiriyor. Ve üstelik henüz 2012 yılında 43. sırada konumlandığımızı hatırlayacak olursak, geçmiş performansımızı geri kazanmamız gerektiği de ortada.
O halde, hangi alanlarda ilerleme kaydetmemiz gerektiğine bakmakta fayda var. Örneğin, endeks sonuçlarımız gerek not düzeyi gerekse küresel sıralama açısından incelendiğinde, finans piyasalarının gelişimi konusunda ülkemizin alacağı mesafe olduğu açıkça görülüyor. Buna ek olarak, emek piyasasındaki etkinlik ve kurumsal çerçeve meselelerinde de hızlı iyileştirmelere gereksinim duyuyoruz. Nitekim tüm bunların iş yapma ortamını yakinen ilgilendirdiğine şüphe yok. Hatta bu noktada daha da detaylı bir bakış edinmek istersek, Türkiye'de iş yapmayı kolaylaştırmak için birkaç faktörün başlıca önem arz ettiğini söylemek mümkün: Endeks çalışmasına göre, politikalardaki istikrar, finansmana erişim kolaylığı ve işgücündeki eğitim seviyesi gibi konularda ilerleme sağlanması öncelikli konular arasında geliyor. Elbette bürokrasiden vergiye kadar uzanan ve işleri kolaylaştırması gereken diğer pek çok alanı da atlamamak gerek.
Öte yandan endeksin de itiraf ettiği üzere, pazar büyüklüğümüz dünyanın üst sıralarında geziniyor. Üstelik civarımızdaki bölgelerle genel olarak kıyaslandığında, burada gözle görülür bir güç söz konusu. Bu potansiyeli hakkıyla kullanabilmek için ise, diğer ayaklardaki rekabet unsurlarını yeşertmekten başka çare yok. Örneğin; geniş bant teknolojileri kullanımı, yükseköğretimde okullaşma oranı ve patent başvuruları gibi faktörlerde Türkiye son dönemde attığı güçlü adımlarla dikkat çekiyor. İşte bu tür olumlu ve kararlı çıkışları, diğer ilgili dinamiklerde de yakalamamız kritik önem taşıyor.