Korumacılık Rüzgârı
Son dönemde endişeyle izlenen korumacı söylemler ve ticaret savaşı sinyalleri, Mart ayında ABD'den çıkan kararlar eşliğinde güçlenerek ilerliyor. Ulusal güvenlik gerekçelerini öne sürerek yerli üretimi artırmak amacıyla evvela çelik ve alüminyum ithalatına ek vergiler getireceğini açıklayan Trump yönetimi, sonrasında ise birtakım ilgili ülkelere bu konuda muafiyetler getirdi. Bunlar arasında NAFTA kapsamında görüşmelerin sürdüğü Meksika ve Kanada yer alırken, hemen akabinde Avrupa Birliği, Arjantin, Avustralya, Brezilya ve Güney Kore'nin de yeni karardan muaf tutulacağı açıklandı. ABD'ye metal ihracatında önde gelen ülkelerden olan Türkiye, Rusya ve Japonya gibi ticaret ortakları ise bu listede talihsiz bir kararla yer almadı. Bununla birlikte ek gümrük vergisi muafiyetinden yararlanacak ülkelerin, bilahare verilecek kararlar üzerine kota uygulamasına da tabi kalabileceği açıklandı.
1962 tarihli ticaret kanununun 232. bölümünü kullanarak çelik ve alüminyuma karşı korumacı bir tutum geliştiren ABD, öte yandan yine Mart ayında doğrudan Çin'e yönelik hamlesiyle de dikkat çekti. Nitekim Başkan Trump'ın göreve gelmesinden itibaren “Önce ABD” yaklaşımıyla serbest ticareti örseleyen ifadeler kapsamında eleştirdiği başlıca ülkelerden olan Çin, Amerikan teknolojisini haksız yolla edindikleri ve ABD'li firmaları buna mecbur bıraktıkları suçlamasıyla ek gümrük vergilerine maruz bırakıldı. Bu kez ilgili kanunun 301. bölümünü harekete geçiren Trump, ABD Ticaret Temsilciliği'ne verdiği görevle 15 gün içinde ürün ve vergi artışı listesinin hazırlamasını isterken, aynı zamanda Çin'in teknoloji lisansı uygulamalarına karşı WTO nezdinde anlaşmazlık halli mekanizmasının devreye sokulmasını da talimat vermiş bulunuyor. Söz konusu karar bununla da kalmayıp, ABD Hazine Bakanlığı'nın ülkedeki belli başlı teknoloji ya da sektörlerdeki Çin yatırımlarına dair endişeleri incelemesini de içeriyor.
ABD, ekonomisini savunma iddiasıyla çıktığı bu yolda korumacılığın maliyetleriyle yüzleşecekken karşı taraflardan gelecek misillemelerle de başa çıkmak durumunda kalacak. Örneğin bu yazı kaleme alınırken, Çin ABD ürünlerinin ithalatına yönelik birtakım çalışmalarda bulunduğunu açıklamış bulunuyor. Pekin'in çıkabilecek bir ticaret savaşından korkmadığı mesajını vermesi de, suların müzakereler eşliğinde durulmaması halinde işin büyüyebileceğine açıkça işaret ediyor.
Fikri mülkiyet gibi uluslararası ticaretle ilgili çeşitli konularda hak aramaların elbette geçmişte de yaşandığı bilinir ancak ABD yönetiminin son dönemde estirdiği korumacılık rüzgârı bir yandan karşılıklı ilişkilerin yayılan etkiler eşliğinde zedelenme potansiyelini, diğer yandan da WTO temelli küresel ticaret sisteminin geleceğini sorgulatıyor.