Cari fazlalar ve korumacılık
İşte bu durumun en güçlü örneklerinden biri de, bilindiği üzere Almanya'dır. Mütemadiyen cari fazla veren ve bunu yüksek düzeylerde gerçekleştiren Almanya'nın, bu konuda bolca eleştiri aldığı da bilinir. Son verilere istinaden geçenlerde IMF'ten de benzer bir uyarı alan Avrupa devi, GSYH'sının yüzde 8'ini aşan ciddi bir cari fazlaya sahip. İlgili fazla, değer olarak bakıldığında ise dünyanın bir numarası konumunda. Ve Almanya'nın bu verisi, AB ekonomisindeki fazlanın da önemli kısmını oluşturuyor. AB'de pozitif cari denge taşıyanlar arasında Hollanda, İsviçre, İtalya gibi ekonomiler de mevcut ancak Almanya'nın dominant fazlası bölgenin özellikle açık veren ve daha düşük gelirli ülkeleri için rahatsızlık teşkil ediyor.
Üstelik durumdan şikayetçi olanlar, sadece Avrupa topraklarında değil. Dünyanın söz konusu 1 numaralı cari fazlası, Almanya ile ilişkisi bulunan diğer diyarları da bir şekilde ilgilendiriyor. IMF'in son uyarısında geçtiği üzere dünya ekonomisindeki dengesizliğe katkıda bulunan ilgili Almanya gerçeğinin, özellikle Trump'ın da dilinde uzun süredir “kötü ticaret politikası” olarak adlandırıldığını hatırlayacağız.
Bu noktada global ticari endişeler arasında bir süredir altı çizilmekte olan korumacılık trendinin, Almanya başta olmak üzere küresel ekonomide var olan cari fazlalardan etkilendiğini söylemek mümkün. Son yıllarda bu anlamda Almanya'yı, sırasıyla Japonya ve Çin takip etmekte. Gerek değer gerekse GSYH oranı bazında Almanya kadar yüksek fazlalara sahip olmasalar da, bu iki ülkenin dengesizliği de Trump tarafından topa tutuluyor.
İşte Ocak ayında ABD Kongresi'ne sunulmak üzere hazırlanan ve Dünya Ticaret Örgütü'ne (WTO) verilen sözlerin tutulmasına dair değerlendirmelerin yapıldığı raporda da, Çin'in eleştirildiğine şahit oluyoruz. 2001 yılında Çin'in WTO'ya girmesinin bir hata olduğunu savunan rapor, Pekin'in piyasa ekonomisine halen uzak tutumunu kınarken bunu gidermek için bazı araçları kullanma olasılığından bahsediyor. Ve Rusya'yı da ilgili bahiste eleştiren ABD, korumacılık eğilimini giderek güçlendiren bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan aşırı cari fazlalar şüphesiz daha dengeli bir hal almalıyken, ilgili ülkeler için buna sebep olan farklı dinamiklerin de iyi anlaşılması gerekiyor.