S-400'den Huawei'ye; Hep aynı hesap...
ABD'nin amacı hem savunma, hem de sivil sanayide yeni bir “kolonizasyon” faaliyeti başlatmak. Ancak dinamizm ve çözümler açısından Çin'in gerisinde kalmış gözüküyorlar. Amerikan yayılmacılığının ikinci evresi telefon uygulamaları ile devam ediyor, ama platform sunma açısından Samsung ve Huawei giderek öne çıktı.
İşin sadece ekonomik tarafı varmış gibi gözükse de, ABD'nin Huawei hakkında başlattığı yaptırımlar Google ile beraber yeni bir seviyeye çıktı. Daha önce ABD hükümeti “her kim bu şirketle iş yapıyor, benim yaptırım listeme girer” diye açıklama yaptıktan sonra, hem tepki hem de destek görmüştü. Başta Yeni Zelanda olmak üzere bazı ülkeler, 'bizi ilgilendirmez, işimize bakarız' demişti ama, birçok ülke sert adımlar atmaya başladı. Son olarak Google'ın Huawei'nin telefonlarını android listesinden çıkaracağını ilan etmesi, oldukça ciddi bir dalgalanma yarattı.
Bugüne kadar kalite/fiyat rekabetinin zirvesinde dolaşan Çin'in, Huawei ile birlikte bilgi rekabetine uzanmaya çalışması ve bunun organize bir görüntü vermesi ABD tarafını endişelendiriyordu. Amerika'nın sadece ülkelere değil, şirketlere de benzer politikalar uygulaması sürekli olarak bahsettiğim 'hegemonyaya karşı teknoloji rekabeti' tezimi doğruluyor.
Çin, 'herkes için teknoloji' diye öne çıkarken, ABD'nin 'ya bendensin ya da düşman' dayatmasından hangisinin daha hümanist olduğu ortada. Bugüne kadar özel sektörle kalkınmayı prensip edinmiş ABD'nin, giderek daha fazla kamu eliyle kalkınan bir hale gelmesi, sivil teknolojilerde dünya rekabetinde gerilemeye başlaması Washington'da bir panik yaratmışa benziyor. Daha net söyleyeyim: Bir Çinli şirketin kendilerinden daha fazla dinamik ve global olması gerçeğiyle yüzleşemiyorlar. Dolayısıyla 'firmanın arkasında devlet, istihbarat, ordu var' diyorlar.
Eğer Amerikan Sermayesi modern dünyaya yakışmayan korumacılık tarzını Trump'a dayatmışsa yapacak bir şey yok. Kennedy suikastından sonra petrolcülerin Nixon'a benzer şekilde yaklaştıklarını biliyoruz. Ancak, ne yapsa koltukta oturamadı, istifa etmek zorunda kaldı. Büyük ihtimalle öteden beri çağdaşlığı ve özgürlüğü savunan Amerikan elitleri, bugünkü çağ dışı uygulamalarla ellerini kirletmemek için Trump'ı öne sürüyorlar.
Aslında bu durum Türkiye'nin dönüşmekte zorlanan sanayisi için de geçerli. Çok fazla insan çalıştıran sanayilerin sürekli olarak siyaseti tehdit etmesi yeni bir olay değil. Eskiden 2-3 bin kişinin çalıştığı fabrikalar, bugün gelişen teknolojiyle aynı üretimi hatta daha fazlasını üretimi 500 kişiyle gerçekleştiriyor.
ABD'nin amacı hem savunma, hem de sivil sanayide yeni bir “kolonizasyon” faaliyeti başlatmak diyebilirim. Ancak dinamizm ve çözümler açısından Çin'in gerisinde kalmış gözüküyorlar. Bunun sebebi 1990'larda başlattıkları “.com” refleksinden kurtulamamaları. Amerikan yayılmacılığının ikinci evresi telefon uygulamaları ile devam ediyor, ama platform sunma açısından Samsung ve Huawei giderek öne çıktı. Güney Kore “şimdilik” ABD'nin müttefiki olduğu için Samsung'a fazla sorun çıkartılmıyor. Ama Çinlileri mobil teknolojiler pazarında durdurma isteği açık ve net.
Benzer durum S-400 ve Patriot meselesinde de ortaya çıkıyor. Eski ABD diplomatı Eric Edelman, bu mesele ile ilgili gerçekleri çarpıtan bir yazı yazarak yaşanan gerginliğe bir katkıda bulunmuş. Makalesi 16 Mayıs tarihinde The Wall Street Journal'da yayınlanmış. Edelman, S-400 sisteminin doğrudan ABD ve NATO'ya tehdit oluşturduğunu anlatmış, makalenin bir paragrafında da “Türkiye zaten NATO üyesi gibi davranmıyor” diyerek oldukça ciddi ithamlarda bulunuyor.
Özetle, Huawei ve S-400 konuları, ABD tarafından aynı ciddiyet ve sertlikle ele alınıyor. Her iki konu için de ortaya konan tez aynı: “Hassas bilgilerimizi çalıyorlar/çalacaklar.”
Ekonomik konularda Financial Times'ın, siyasi konularda da NY Times ve Wall Street Journal'ın Türkiye aleyhinde yazdığını görüyorum. Ancak kendi ülkeleri için de laflarını esirgemedikleri için, bizim haricimizde bu yazılara dikkat eden pek fazla yok gibi…