Popülizm de bir nevi elitizmdir
Seçimlere doğru, Ankara'nın ekonomik parametrelerdeki bozulmaya karşı elinden geldiği kadar önlem geliştirmeye çalıştığını görüyoruz. Herşeyden önce bozulmanın bir kısmının yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtelim. Bunlar Fed kararları, korumacılık kaygıları ve jeopolitik gelişmeler olarak sıralanıyor. Her ikisinin de pariteler ve emtia fiyatları üzerinde ciddi etkisi var. Ardından hem yurt içi hem de yurt dışına bağlı gelişmeler var. Bunlar da kredi derecelendirme kuruluşlarının kararları, petrol ve gıda fiyatlarındaki hareketlilik, yükselen faiz oranları, Suriye ve bölgedeki hareketlilik şeklinde sıralanabilir. Türkiye'nin kırılganlıkları üzerinde doğal veya insan eliyle olumsuz etki yapan unsurlar bunlar.
Sonuncu olarak da doğrudan Türkiye'nin tercihlerinden ya da konumundan kaynaklanan sebepleri söylememiz gerekiyor. Seçtiği ekonomik model sebebiyle yüksek büyüme, yüksek dış ticaret açığı ve yüksek cari açık, yüksek dış borç, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek işsizlik yaratması en önemli “iç sebepler” arasında yer alıyor. Buna reçete olarak öne sürülen ama pansuman etkisi bile yaratamayan dolaylı vergiler ve ilave gümrük vergileriyle iyice bozulan dengeler sebebiyle yatırımcıların algılarının bozulması da listede mevcut.
Şunu net olarak söylemek istiyorum, “biz kalkınamayız” diyen elitistler kadar, “biz ancak bunu yapabiliriz” diyen popülistler de bu işte kabahatlidir. Nihayetinde popülizm de bir nevi elitizmdir. Çünkü her ikisi de milletin ne yapıp neyi yapamayacağına karar vermektedir.
Kurun sürekli yükselişi, küresel olarak fakirleşmek demek..”
Döviz Kurlarındaki gevşemenin geride bıraktığımız 5 yılda birçok kez test edilmiş bir tecrübe olduğunu hatırlatmak istiyorum. 2013 yılından bugüne kadar bazen hızla yükselen bazen de dar bir bantta aylarca seyre devam eden döviz kurları, esasında TL'ye karşı her zaman değer kazandı. Şunu bir hatırlayalım: Tam 5 yıl önce Dolar/L 1.80 seviyesinde idi. Bu satırları yazarken neredeyse 4.50'ye kadar yaklaştı. Bu ne anlama geliyor? Kestirmeden söyleyeyim, son 5 yılda Türk Lirasının yüzde 140 değer kaybettiği anlamına geliyor. Başka bir deyişle gelişmiş ülkelerin paralarına göre, Türk Vatandaşları bu oranda fakirleşmiş oluyor. Geride bıraktığımız 5 yılda sade bir vatandaşın gelirini yüzde 140 artırmadığı ortada. 2013 yılından beri çeşitli mesleklerde maaş/ücret arışı yüzde 40 ile yüzde 70 arasında değişmiş. Elbette terfi edenlerin durumunu saymıyorum.
Acaba iş dünyasında gelirlerini TL'nin değer kaybı olan yüzde 140 oranında artıran var mıdır? Olabilir de olmayabilir de. Sonuçta iş insanı risk alır daha yüksek getiri için. Ancak ne Türkiye'de ne de dünyanın herhangi bir yerinde şirketlerin gelirleri bu kadar artmaz. Ancak hisse senetleri borsada böyle değer kazanabilir. Kümülatif enflasyonun 5 yılda yüzde 50'den biraz fazla olduğunu da görmekteyiz. Demek ki firmalar bir yandan maliyet baskısı yaşarken, talep kırılganlığı sebebiyle fiyatlarını da kolaylıkla artıramamışlar. Bu şartlarda yabancı sermaye çekmek çok zor. Yabancı sermaye gelmezse de kurları istikrara kavuşturmak çok zor.
Gelinen noktada üretmek için hammadde- ara malı ve yatırım malı ithalatı yapmak zorunda olan Türkiye'nin kur yükselişleri ile hırpalanmaya devam ettiği gözüküyor. Bu durumu faiz artışlarıyla dengelemek mümkün değil. Bu sebeple ara sıra kurların sakinleşmesini gelecekteki yükselişler öncesindeki dinlenme olarak yorumluyorum.