Bir de iyi günleri doğru yönetsek, her şey tamam olacak
Temmuz Ayında Türkiye'de yaşanan en heyecanlı gelişme kabine değişikliği oldu. Bazı isimler liste dışında kaldı, bazı yeni isimler görev aldı. Yerleri değişenler de, yerinde kalanlar da vardı. Bu gelişmeyi şöyle okumak gerekiyor:
Değişen Anayasa, siyasetin artık parti içinde daha güçlü yapılmasını mümkün kılıyor. Eskiden siyasete atılanlar milletvekili olmadan temsil ettikleri bölgelerin yararına bir iş yapamazlardı. Bugün, siyasi partilerin içinde düşünce ve icraat üretmenin önü açıldı. Özetle, partinin içinde üretilen siyaset doğrultusunda icraat yapılabilir hale geldi. Bakanlık görevinden ayrılanlar siyasete parti içinde devam edecekler. Ayrılan isimler devlet yönetiminde ciddi tecrübeye sahip oldu. Dolayısıyla meselelere farklı bakma imkânları var. Yeni bakanlar da aynı tecrübeyi yaşayacaklar. Bakanlık yeri değişenler, büyük ihtimalle idari becerilerini ispat etmiş isimler ki, farklı konularda değerlendirilmeleri talep edilmiş. Görev yeri değişmeyen isimler için ise siyaset ve toplumdan destek var diyebiliriz.
Aslında değişen siyasi anlayışta bakanların milletvekilleri arasından seçilmesine gerek yok. Ancak "bakan olmanın ön koşulu milletvekilliğidir" şeklinde yazılı olmayan bir kural var Türk siyasetinde. Nadir zamanlarda bu kuralın by-pass edildiğini de gördük.
Kabine değişikliğinin cuma günü yapılacak Fitch açıklamasına etki yapıp yapmayacağını kestirmek zor. Etkisi olacaktır ancak notu yükseltmeyeceğini söyleyebilirim. Belki de görünüm konusunda bir değişiklik olabilir. Bu bile başlı başına olumlu bir gelişmedir.
Hep söylediğim gibi, büyük beklentiler içine girip üzülmek yerine, mantığı elden bırakmadan yola devam etmek gerekiyor.
Analiz sorunu…
Sosyal medyadan bildiğimiz medyaya kadar analiz yapan uzmanların önemli bir kısmı üç önemli öğeyi dışarıda bırakıyor: 1. Mantık, 2. Vicdan, 3. Ahlak
Daha önceki deneyimlere bakarak geleceği tahmin etmek o kadar kolay olmasa da, en azından temkinli yorumlar yapmak mantıklı bir davranış sayılabilir. Vicdan sahibi olan bir uzman, yorumlarından dolayı zarar görebilecek insanlar olacağını düşünerek konuşur. Kendisinin ya da menfaatlerinin kesiştiği insanların serveti doğrultusunda yorum yapmadan, ahlaki çerçevede kalmak da önemlidir elbette.
Ben bu üç önemli öğenin üzerine bir de tecrübeyi ekleyerek şunu diyorum: "Dolar/TL'nin düşmesi her seviyede bir alım fırsatıdır." Bu yaptığım olumsuz bir yorum değil. Aksine yol göstermek amaçlı bir önerme. Geriye dönüp baktığımızda bu önermenin yanlış olmadığı rahatça anlaşılır. BIST'in yükselişi veya Dolar/TL'nin düşüşü ekonomide işlerin rayına girdiğini göstermez. Buna rağmen, rayına girme ihtimalini gösterir diyebilirim. Yani umut var. Eğer ele geçen fırsatları doğru değerlendirilirse elbette.
İşsizlik ve enflasyonda düşüş, büyümede yükseliş devam ederse pozitif hava mutlaka devam edecektir. BIST'in yükselişi ara sıra kar satışlarıyla kesilse de, trend kısa vadede yukarı doğru gözüküyor. Her zaman söylediğim gibi, Türkler kötü günlerden çıkmasını iyi bilirler ama iyi günleri doğru yönetemezler. Dolayısıyla dış ve iç politikada sakinleşme başlamışken, ekonomik parametrelerde toparlanma devam ederse, ortaya çıkan olumlu tabloyu doğru kullanmak belki de en elle tutulur icraat olacaktır. Firmaların ve bireylerin de benzer şekilde bu şartları lehlerine kullanmaları gerekir.