Ben olsam nasıl anlatırdım derdimi?
Türk Lirası son 5 yılda dolara karşı yüzde 100'ün üzerinde değer kaybetti. Gelişmekte olan ülkeler arasında, Türkiye'nin potasında yer alan hiçbir ülkenin parası böyle değer kaybetmedi. O zaman gayet net şekilde “TL değer kaybediyor” denebilir. Bir başka gerçek de şu: Cari açık, enflasyon, faizler, işsizlik ve başka parametrelerde de negatif ayrışmaya devam ediyoruz. Ancak bu durum Türkiye'de ilk defa yaşanmıyor.
Mesela, 1994'de dolar/TL 14.000 civarındaydı. Bir-iki ayda 42.000 seviyesine çıktı. Aylar sonra 17.000 seviyesine geri geldi. Yani yüzde 300 değer kaybı. Bu tecrübe Türkiye parasından sıfırları atmadan yaşandı.
Bir de 2001 krizini hatırlayalım. Dolar/TL 670.000 civarındaydı, aylar sonra 1.777.000 seviyesine kadar yükseldi. Takriben yüzde 265 değer kaybı. Zirve yaptığı gün televizyonda canlı yayındaydım. Dün gibi hatırlıyorum.
Yakın zamandan örnek vereyim: 2016 yılında yaşadığımız 15 Temmuz saldırısından aylar sonra 2.90'lardan başlayan serüven 2017 şubat ayında 3.80'lerde tamamlandı. Sonra 3.40'lara kadar gerildi. Tabandan tavana kadar yüzde 30'dan fazla değer kaybı yaşayan ulusal paraya rağmen ihracattan büyümeye kadar çok önemli başarılara imza atıldı.
Eylül 2017'den itibaren başlayan macerada ise en dip noktadan dünkü tepe noktasına kadar yüzde 20'den biraz fazla değer kaybı yaşanmış. Elbette “haydi daha kötüsünü yolla” demiyorum hiçbir şekilde. Ancak, Türkiye Ekonomisi'nin bundan daha kötüsünü gördüğünü ve atlattığını söylemek istiyorum.
Peki o zamanla bu zaman arasında fark ne?
Bir kere o zamanlardaki özel sektörün dış borcu ile bugünkü arasında ciddi bir fark var. Bundan başka, çok ciddi bir dış ticaret açığı ve cari açığı var Türkiye'nin. Hem dış borç hem de cari açığın Milli Gelire oranı açısından gelişmekte olan ülkeler arasında en üst sıradayız.
Bir de, çok büyük firmaların “yeniden yapılandırma” modası var. Çok ciddi ciroya sahip ama ciddi de borcu döndüren firmaların başlattığı bu dalga, eğer ihtiyacı olan ya da olmayan diğer firmalara sirayet ederse, sıkıntılı bir başka süreç başlamış olur.
Bir de böyle denesek?
“Ekonomide sorun yok, yaşananlar konjonktürel” demek yerine başka bir açıklama tarzı seçmekte fayda var. Ben olsam şöyle derdim: “Türkiye, Doğu ile Batı arasında dengeli bir politika yürütmeye çalışırken, 15 Temmuz 2016'da alçakça bir saldırıyla karşılaştı. Bir yandan terörle diğer yandan da Cumhuriyete kast edenlerle uğraştı. Müttefiklerinin çoğu Türkiye'ye sırtını döndü. Azalan kaynaklar karşısında alternatif metodlar geliştirmek zorunda kaldık. Bunlar bazılarının hoşuna gitmedi. Elbette, bizim de ekonomide hatalı uygulamalarımız oldu. Ancak yalnız bırakıldığımız bir durumda, elimizden geleni yaptık. Her türlü saldırıya rağmen ticaretten bankacılığa saat gibi çalışan bir durumdayız. Sınırımızda biriken terör yuvaları, sadece Türkiye'nin değil Avrupa'nın da aleyhine bir durumdur. Bu terör yuvalarına destek vermek bir insanlık ayıbıdır. Tüm yapılanlara rağmen, yılmadık. Bugün okullar, hastaneler, havalimanları, sorunsuz çalışıyorsa, bunun muazzam bir çabanın sonuç olduğunu unutmayın. Tercihlerimiz ve önceliklerimiz ile ilgili hata yaptığımızı düşünüyorsanız, bunu akılcı şekilde ifade edin. Alaycı şekilde değil.”
İşte bu kadar. Elbette bunu söyleyecek ses tonu, seslendirildiği yer ve zaman da etkili olabilmesi için önemli.