Beklenti ile gerçekleşme farkı
Hisse senedi piyasalarındaki azımsanmayacak düşüşler, tahvil piyasalarındaki şiddetli dalgalanmalar, altının zayıf seyri ve paritedeki stresli bekleyiş: Hepsinin sebebi FED'in bilanço küçültmeye başlayacak olması. FED Başkanı Powell'in eski başkan Yellen'den daha şahin bir duruşa sahip olması ve bu yıl ABD'de politika faizlerini yüzde 2,5 seviyesinin üzerine çıkaracağının beklentisi bu gerginliğin temeli olsa da, insanın aklına şu soru geliyor: “Tamam da zaten belli değil miydi böyle olacağı?”
Bu kadar basit değil. Yapay zekânın her şeye egemen olacağı güne kadar, her şey insan karakteri üzerinden devam edeceği için, yatırımcıların tepkilerini de buna göre değerlendirmek lazım. Her şeyden önce, “beklenti” esnasındaki ruh halimizle, “gerçekleşme” arasındaki ruh halimiz birbirinden farklıdır. Bir maçın son düdüğünü bekleyen takım taraftarlarının gergin bekleyişleri, düdük çaldığında tarifsiz bir sevince dönüşür. O sırada herkesin “maç bitsin, ne yapacağımı biliyorum” şeklinde bir beklentisi vardır ama, maç bitince çok farklı tepkiler verilebilir. Peki şimdi, kredi kartını aşırı kullanan ama ekstresi gelene kadar ne kadar harcadığını bilmeyen bir insanı düşünelim. Fena bir fatura geleceğini biliyor olsa da, gerçekle yani ekstreyle karşılaştığı zaman ruh hali değişir. Açıkçası dünyada pek az insan başına gelecekler ile ilgili B planı yapar. Hele ki başına geleceklerin mimarı kendisiyse.
Yüksek büyüme-yüksek enflasyon-yüksek faiz yeni normal mi?
Dünyada ve Türkiye'de pek az kurum veya kuruluş fonlama maliyetlerinin yükselmesine karşı bir B Planı hazırladı. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok yerinde sermaye yetersizliğinin yanında bir de likidite eksikliği yaşanıyor. FED'in faizleri yükseltmeye başlamasıyla beraber, bu sorunların daha da büyüyeceğini tahmin etmek zor değil. Özellikle Türkiye'de firmalar faaliyetlerini yüzde 40 özsermaye yüzde 60 finansal borçla çevirdiği için fonlama maliyetlerinin yükselmesi iyi bir haber olmayacak. “Biz LIBOR artı 1.5 - 2.00 ile para kullanıyoruz” diyenler için de kötü haberim var. Yıl sonunda bu oran hem LIBOR hem de “artı” olan taraf için 1'er puan civarında yükselecek. Yani döviz bazında yüzde 5 veya 6' nın üzerinde faizlerden bahsediyoruz.
Faiz mi döviz mi önemli?
Eğer “yüksek büyüme-yüksek enflasyon-yüksek faiz” üçlüsü yeni normal olacaksa, buna da alışacağız. Şunu da hatırlatayım: Türkiye'de döviz kurlarının çok hızlı yükselmesi değil, adım adım yükselmesi yatırımcıları hep korkutmuştur. Bugün 3,93 civarında olan Dolar/TL'nin bundan 5 yıl önce 1,80 civarında olduğunu unutmayalım. Yani TL'de yüzde 100'den fazla değer kaybı anlamına geliyor bu durum. Bu süreçte batmayıp sağ kalmayı başaranların ya strateji değiştirdiği, ya sektör değiştirdiği ya da ciddi bir alıcı bulup işletmelerini elden çıkardıkları biliniyor. Bir kere daha bu şiddette bir döviz kuru yükselişi olduğunda Türkiye'de “yerli ve milli” firma bulmakta zorluk çekebiliriz.