Aklımda deli sorular
Bir bu eksikti diyebileceğimiz Moody's kararının etkileri tartışılmaya başlandı. Kararı doğru yorumlamak lazım. Her şeyden önce; Moody's kararı 15 Temmuz sonrası toparlanma hamlesinin dış kaynakla desteklenmesini önleme amaçlı bir hamledir. Uslanmayan bir liberal görüşüm olsa da, kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarını çoğunlukla siyasal/diplomatik etkilerle aldığını sürekli söylüyorum. Elbette iki kuruluşunun Türkiye'nin notunu kırması olumsuz etki yaratacak, bu kaçınılmaz. "Her şerde bir hayır vardık" diyerek bu güdümlü kararın parlak tarafına bakabiliriz. Yani, "bizden silikon vadisi çıkmaz" diyenlere "çıkmalı, çıkacak" diye sesimizi yükseltebiliriz. Özetle, Moody's ve S&P 'nin etkisini azaltmak için büyüme modelini tamamen yüksek teknoloji, Ar-Ge, tasarım ve inovasyon üzerinde kurgulamalıyız. Değer yaratırsak başkasının verdiği değeri de aramayız. Ben bunları ifade ederken, "büyüme modelini yüksek teknoloji, Ar-Ge, tasarım ve inovasyon üzerinde kurgulamalıyız" dediğim için içerleyen sanayiciler olmuş. Demek ki bu bahsettiklerimi ayrı birer "sektör" olarak görüyorlar. Eğer bir iş insanı bu saydıklarımı kendisine yardımcı olacak unsurlar yerine, kendisine rakip görüyorsa siyasete kızmamalı. Önce kendi eğitimini tamamlamalı. Kim bilir? Belki de Ankara "eyvah teknolojiye ağırlık verilecek" diyenlerin farkına bizden önce vardığı için, "bu insanlarla ancak eldeki büyüme modeli çalışır" diyordur. Aklımda birçok soru var, cevabını duymaktan çekindiğim.
Temele geri dönelim
Bu kararların yarattığı moral bozukluğunu bir nebze hafifletmek için, sizlere “Türkiye'yi" bir hatırlatmak istiyorum. Türkiye 2008 Küresel Finansal Krizden hemen sonra en çabuk toparlanan ve çeyrek dönemler itibarıyla en hızlı büyüyen ülkeler arasında. Belki de bu performansının arkasındaki en önemli itici güç finansal sistemin saat gibi çalışmasıydı. Bunun da temelinde yüzyılın başında yaşanmış bir tecrübe yatıyor.
Türkiye 2001'de kendine özgü bir finansla kriz yaşamış ve krizden Banka ve Banka Harici Finans Kurumlarını konsolide ederek çıkmıştı. Buradaki başarısı birçok küresel finansal kuruluşun Türkiye'de ortaklık arayışına girmesiyle sonuçlandı. Birçok sektörde doğrudan yabancı sermaye ile kurulmuş birçok şirketin yanı sıra, 30-40 yıllık mazisi olan yabancı ortaklıklar da mevcut. Türkiye'nin 200 Milyar Dolara doğru yürüyen ihracatının içinde ön sıralarda yer alıyorlar.İhracattan söz açılmışken: 2023'te Türkiye'nin 500 Milyar Dolar ihracat hedefi sürüyor. Bugün mevcut sektörlerle 350 Milyar Dolar İhracat potansiyeli bulunmakta. Bunun üzerine uzay ve havacılık, optik aletler, nanoteknoloji ve yazılım konusunda 100-150 milyar dolarlık daha ihracat yapılması planlanıyor. Türkiye'nin önümüzdeki 25 yılda yüzde 4'ün üzerinde bir büyüme potansiyeline sahip olduğu görülüyor. Kamu ve Özel Sektör İşbirliği sayesinde bu büyümenin rahatlıkla sağlanabileceğini tahmin ediyorum.
Atatürk “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” derken, sadece gönlünden geçeni söylememiş. Türkiye'nin dünya barışı için ne kadar önemli bir ülke olduğunun da altını çizmiş. Bu gerçeğin uzun bir aradan sonra tekrar fark edilmesi sevindirici bir gelişme. Barış aynı zamanda refah demektir. Bu unutulmamalı.