Rekabet Gücü Olmadan Sürdürülebilir Büyüme Mümkün Değil
Küresel ekonominin belirsizliklerle şekillendiği, rekabet koşullarının her geçen gün daha da sertleştiği bir dönemden geçiyoruz. Jeopolitik risklerden ticaret politikalarındaki hızlı dönüşümlere, maliyet baskılarından finansal koşullara kadar pek çok unsur ihracatçılarımızın karar alma süreçlerini doğrudan etkiliyor. Böyle bir ortamda üretim ve ihracat gücümüzü korumamız, mevcut pazarlarımızda derinleşirken yeni pazarlar bulabilmemiz her zamankinden daha fazla çaba gerektiriyor.
Kasım ayı ihracat verileri, dönemsel performansımıza dair net bir tablo ortaya koyuyor. Kasım ayında 22,7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,2 artıdayız. Böylece 11 aylık ihracatımız 247,2 milyar dolara, son 12 aylık ihracatımız ise 270,6 milyar dolara ulaştı. 11 ayda yüzde 3,7, yıllık çevrimde ise yüzde 3,5 artış kaydettik. Parite geçen ay ihracatımıza 843 milyon dolar katkı verdi. 22,7 milyar dolarlık ihracatımızın yüzde 3,7'si parite artışından kaynaklandı. Kasımda 26 sektörden 14'ünün eksi yazdığının da altını çizmem gerekiyor. Yani otomotiv, kimya ve savunma sanayi gibi birkaç sektörün son dönemde lokomotif rol üstlendiği ihracatımızı tabana yayma konusunda yaşadığımız sıkıntı devam ediyor.
Biz her dönem sürdürülebilir büyümenin temelinin üretim ve ihracat olduğunu savunduk. Ancak son bir yıldır büyüme dinamiklerinde farklı bir tabloyla karşı karşıyayız. Üçüncü çeyrekte yüzde 3,7'lik büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, 21 çeyrektir devam eden büyüme serisini korudu. Bu elbette önemli bir başarı. Fakat veriler, büyümeyi ağırlıklı olarak iç talebin taşıdığını, net ihracatın ise büyümeyi son dört çeyrektir aşağı çektiğini gösteriyor.
Gidişatı tersine çevirmek ve üretim ile ihracatı yeniden büyümenin lokomotifi yapmak istiyorsak rekabetçiliğimizi yeniden kazanmak zorundayız. Matematiği zorlamaya gerek yok; sahada yaşadığımız gerçek çok net. Dünya pazarlarına mal satmakta zorlanıyoruz. Çünkü biz ürünün yanı sıra enflasyonumuzu da ihraç etmeye çalışıyoruz. Ancak küresel piyasa bunu kabul etmiyor. Bu nedenle üretim ve ihracat üzerindeki maliyet baskısını azaltacak adımların bir an önce atılması büyük önem taşıyor.
Küresel ticaretin yeniden şekillendiği bu dönemde korumacılık trendi de yükseliyor. Dünya Ticaret Örgütünün raporu, G20 ülkelerinde gümrük vergisiyle karşılaşan ticaret hacminin bir yılda dört kat arttığını ortaya koyuyor. Bunun yanında AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nda geçiş dönemi sona eriyor. 1 Ocak 2026'da çimento, alüminyum, elektrik, çelik ve gübre sektörlerimiz için raporlama yükümlülüğü başlıyor. Firmalarımızın teslim süreçlerinde zorluk yaşamamak adına hazırlıklarını bu ay tamamlaması kritik önem taşıyor.
Tüm zorluklara rağmen hiçbir zaman karamsarlığa düşmüyoruz. Zor dönemlerin aynı zamanda fırsatlar barındırdığını biliyor ve çalışmaya devam ediyoruz. Lojistik maliyetlerin azaltılması için gerçekleştirdiğimiz iş birlikleri bunun somut bir örneği. Türk Hava Yolları ile yaptığımız anlaşmaların ardından kasım ayında DHL Express ile çok önemli bir protokole imza attık. Bu iş birliği sayesinde firmalarımız 28 ülkeye üç ay boyunca yüzde 61'e varan indirimlerle ürün gönderebilecek ve gerekirse süre uzatılabilecek.
Aynı şekilde yeni pazar arayışlarımız da tüm hızıyla devam ediyor. Kasım ayında Çin, İtalya, Endonezya, Malezya ve Gana'da heyetler düzenledik. Aralık ayında Senegal, Japonya ve Fildişi Sahili programlarımız olacak. Firmalarımıza heyet takvimlerimizi TİM ve birliklerimizin web sitelerinden düzenli olarak takip etmelerini öneriyorum.