Fiyat İstikrarı, Türk Lirasının Değeri ve İhracat
Sürdürülebilir bir ihracat, ihracatta rekabetçi olabilmek ve ihracat artışı için fiyat istikrarı ve buna bağlı olarak yine öngörülebilir bir para birimi yani Türk lirası gerekli şartlardır. Fiyat istikrarı ve para biriminin öngörülebilir olmadığı durumlarda ihracat sürdürülebilir ve kârlı olmaktan çıkmaktadır. Fiyat istikrarı sadece ihracat için değil, aynı zamanda makro ekonomik ve finansal istikrar için de gerekli şarttır.
İhracat için fiyat istikrarının gerekli şart olmasının dört ana nedeni bulunmaktadır. İlk olarak enflasyonun yarattığı maliyet artışları ile ihracatçı firmaların rekabet gücü olumsuz etkilemektedir. İkinci olarak enflasyon para biriminin nominal ve reel değerinde dalgalanmalara yol açmakta ve ihracatı ve/veya ihracattaki kârlılığı sınırlamaktadır. Üçüncü olarak ise ihracatçı firmalar enflasyon ortamlarında Ar-Ge, patent, tasarım, yüksek katma değerli üretim gibi rekabet avantajı sağlayacak faaliyetlere yeterince kaynak ve zaman ayıramamaktadırlar. Firmalar sürekli döviz kurlarındaki dalgalanmalar ile uğraşmakta, büyük kayıplar verebilmekte zaman zaman da kazançlar sağlayabilmektedirler. Dördüncü olarak ise ihracatçılar işleri ile ilgili fiziki yatırımları yerine kendilerini enflasyondan koruyacak diğer yatırımlara yönelmektedir.
Türkiye ihracat için gerekli fiyat istikrarı koşullarını en uygun olarak 2002-2008 yılları arasında yaratmıştır. Güçlü ekonomiye geçiş programı ve ardından gelen reform uygulamaları enflasyonu hızla düşürmüş ve kalıcı fiyat istikrarına yaklaşılmıştır. Bu dönemde Türkiye'nin ihracatı, 2002 yılında 36,1 milyar dolar iken sadece altı yıl sonra 2008 yılında 132 milyar dolara yükselmiştir. Uzun yıllar sonra gelen fiyat istikrarı ile yatırımlar sonucu Türkiye'nin ihracat profili de hızla değişmiş ve çeşitlenmiştir. Aynı dönemde Türk lirası da yüzde 18 değerlenmiştir. İhracat artışı buna rağmen gerçekleşmiştir. Firmalar düşük enflasyon döneminde verimlilik ve etkinliğe önem vererek yüksek enflasyonun altına gizlenen işletme yüklerinden büyük ölçüde kurtulmuştur.
2009 ve 2010 yıllarında fiyat istikrarı küresel krizden olumsuz etkilenmiştir. 2011 yılından 2017 yılına kadar ise enflasyonda bir katılaşma oluşmuştur. Enflasyonda katılık gerekli yapısal reformların yapılmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Sadece para politikası tek başına fiyat istikrarı için yeterli olmaktan çıkmıştır. Ayrıca 2015 yılından itibaren enflasyon hedeflemesi terk edilmiş ve fiyat istikrarı hedefine finansal istikrar ve büyüme hedefleri de eklenince enflasyonla mücadelede hedef şaşmıştır. Türk lirasındaki değer kaybı da 2015 yılı ilk aylarında başlamıştır.
2017 yılı başından itibaren ise enflasyonla mücadelede radikal politika değişiklikleri olmuştur. İlk olarak hızlı kredi büyümesi ve iç tüketim artışı ile sağlanan büyümeye öncelik verilmeye başlanmıştır. İkinci olarak ise enflasyon nedeni olarak arz eksikliği görülmüş, üretim artışı öne çıkarılmış ve bu amaçla genişletici kredi ve düşük faiz oranları uygulanmıştır. Bu radikal politika değişiklikleri enflasyonda artışa yol açmış ve Türk lirasındaki değer kaybı da hızlanmıştır. Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları bozulmuş özellikle üretici fiyatlarında yüksek artışlar oluşmuştur. 2018 yılı ikinci yarısındaki finansal şoklar ile de beslenen enflasyon önemli ölçüde yükselmiş ve Türk lirası değer kaybetmiştir. Hemen ardından uygulamaya konulan ekonomide dengelenme politikaları sonuçlarını vermeye başlarken bu kez 2019 yılı temmuz ayında Merkez Bankası Başkanı değişimi ile negatif faiz temelli bir para politikası benimsenmiştir. Negatif faiz politikası ekonomide enflasyon ve cari açıkta hızlı bir artışa yol açarken, Türk lirasında değer kaybı hızlanmıştır. Türk lirasının değerini korumak için Merkez Bankası döviz rezervleri satış yönünde kullanılmış ve Merkez Bankası net döviz rezervleri negatife dönmüştür. 2020 yılı Kasım ayında finansal kırılganlıklar önemli ölçüde artınca yeniden Merkez Bankası Başkanı değişmiş ve sıkı para politikasına geçilerek olası bir döviz krizi engellenmiştir.
T.C. Merkez Bankası sıkı para politikasına fiyat istikrarı için geçmiş bulunmakla birlikte kısa vadede ilk öncelik Türk lirasındaki değer kaybını engellemek ve Türkiye'ye yönelik sıcak para girişini yeniden başlatarak ödemeler dengesi krizinden kaçınmak olmuştur. Bu süreçte yerli ve yabancı yatırımcıların gereğinden fazla yarattıkları iyimserlik ile Türk lirası 2021 yılının ilk iki ayında bu kez önemli ölçüde değerlenmiştir. Ancak küresel enflasyon endişelerinin ortaya çıkışı ve dışarıda faizlerde yaşanan artışlar sonrası T.C. Merkez Bankası faiz oranlarını yüzde 19,0'a yükseltmiştir. Bu kararın bir gün sonrasında ise Merkez Bankası Başkanı yine görevden alınmıştır. Bu karara tepki olarak Türk lirası da bir gün içinde yüzde 17'ye yakın oranda değer kaybetmiştir.
Son 20 ay içinde dört Merkez Bankası Başkanı değişimi ve sürekli farklı politikalara geçiş ile güven ortamı tamamen kaybolmuştur. Türk lirasındaki bu değer kaybı ile geçen yılın kasım ayında yaşamaktan son anda kurtulduğumuz finansal kırılganlıkların olasılıkları yükselmiştir. Yeni Merkez Bankası'nın bir faiz indirimi kırılganlıkları daha da artıracaktır.
Para politikasında yaşanan bu istikrarsızlık, güven bunalımı ve Türk lirasındaki değer kaybı ile ihracatta artış ve istikrar beklemek de haksızlık olacaktır. Kurların artışı ihracatı kısa vadede destekliyormuş gibi görünebilir ancak orta vadede kur artışlarının yaratacağı başta maliyet artışları olmak üzere tüm koşullar ihracatı ve ihracatçıyı olumsuz etkileyecektir.